Türk Milleti adını ve milliyetini Yedi Düvel’e çiğnetmedi, Erdoğan’a da çiğnetmeyecektir.
Başta ABD, İngiltere ve Fransa gibi gelişmiş ülkeler olmak üzere, her millet kendi milli kimliğine daha sıkı sarılırken, Türkiye'de Türk kimliğine karşı çok boyutlu saldırı yürütülüyor.
Maalesef milli kimliğimize saldıranların başında da devleti yöneten siyasi irade gelmektedir. Türk milletini içte ve dışta koruyup yüceltmekle yükümlü olan iktidar, ne hazindir ki milletin adına karşı savaş açmış bulunuyor.
Tarihin labirentli dehlizlerinden damıtılarak günümüze kadar gelmeyi başaran, ender bir kaç milletten biri olan Türk milleti, maalesef adına düşman bir zihniyet tarafından yönetiliyor.
Türk milletinin adına düşman olan bu zihniyet saldırılarını; Ya İslam’ı yanlış yorumlayarak “dinde kavmiyetçilik değil ümmetçilik vardır” yalanı altında, Ya da, Türk milleti milli kimliğini, “sen Türk’üm dersen diğerleri de kürdüm, lazım ve çerkezim der” diyerek etnik alt yapılara indirgemeye kalkışıyor.
Dinde millet ve milliyetçilik yoktur yalanını söyleyenler Allah’ın ayetleri ve sevgili peygamberimizin hadislerini inkar edenlerdir.
Yüce Allah: (Ey insanlar, sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takvada en ileri olanınızdır.) [Hucurat 13] ayeti kerimesi ile insanları milletlere ayırdığını apaçık belirtmektedir.
Bundan anlıyoruz ki bütün insanların Hz. Adem ve Havva’dan geldikleri gerçeği gibi, milletlere, kabilelere, boylara ve soylara ayrılması da Kur'anî bir gerçektir.
Milliyetçilik, milletini sevmek ve onu yüceltme duygusudur. Milliyetçiliğin özü sevgidir. Sevgi ise asla ve asla başka toplulukları hor görmek aşağılamak ve saldırmak olan ırkçılıkla özdeşleştirilemez.
Nitekim peygamberimizde sevgi öne çıkarmış ve “Kişi kavmini sevmekle suçlanamaz” buyurmuştur. Elbette bir insan kavmini (bugünkü anlamda milletini) sevecektir. İslâmiyet, insanların milletini sevmesine mani değildir. Bilakis, Resûlüllah (s.a.v.) “Kavmin efendisi kavmine hizmet edendir” buyurarak teşvik dahi etmiştir.
Türk milleti ve Türk milliyetçiliğine savaş açanların “Sen Türk dersen başkaları da kürdüm, lazım ve çerkezim der” sözlerini söyleyenler ise Türk milletini aşiret ve ırklara indirgeme hastalığına yakalananlardır.
Halbuki Türk milleti, “ırk, kavim, ümmet, halk, devlet” gibi kavramlardan çok öte; diliyle beraber, dinî, ahlâkî, tarihi, tasa ve kıvançta bir olma gibi estetik duyguların tamamıdır.
Millet, zorunlu olarak coğrafyaya bağlı bir topluluk olmadığı gibi, ait olduğu ülkeye göre milliyetini tayin edemez.
Tarih boyunca göç ve savaşlarla kavimler saflıklarını kaybetmişlerdir. İnsanlar bir millete ancak hisleriyle bağlı olabilir. Kısaca millet ne coğrafî, ne ırkî, ne siyasî ne de idarî bir topluluk değildir. Millet, dili ortak olan ve aynı hisleri taşıyan fertlerin şuurlanmasından oluşan kültürel bir birliktir.
Dünyada insanca yaşayabilmenin tek yolu, aynı kültür ve duyguları taşıma şuurunu taşıyanların Milletleşmesidir. Millet varsa milliyet ve milliyetçilik vardır. Milliyetçilik millet ailesinin tarihine kültürüne, değerine, vicdanına, dinine bağlı olmak demektir.
Türk Milliyetçiliği, İslâm îmân ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saâdet bilen, Türk milletini iki cihânda azîz ve mes’ut görmek isteyen ve böylece İslâm’ı gâye edinme şuûrudur. Bizim milliyetçilik anlayışımızda aslâ ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyetçilğe yer yoktur. Türk Milliyetçiliği İster azınlıklardan gelsin, isterse çoğunluktan gelsin, her türlü ırkçılığa karşıdır.
Türk Milliyetçileri, Müslümân Türk milleti ve onun devleti güçlü ise, İslâm dünyâsı da güçlü olduğuna, aksi bir durumda, bütün Türk dünyâsı ile birlikte İslâm Aleminin de sömürülmekte olduğuna inanmaktadır.
Onun için İslâm dünyâsını sömürmek, fitne, fesat ile parçalamak ve esîr almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi, Türk devleti ve Türk milleti olmuştur.
“Türk milletinden olmak, Türk milletini sevmek ve Türk devletine sadakatle hizmet aşkı taşımak, vatana bağlılık duygusu içinde bulunmak ve Türk milletinin yükselmesi için elinden gelen her fedakarlığı yapmak ve çalışmak duygusu ve şuurudur. Bu duygu ve şuuru taşıyan herkes Türk’tür.
Kalbinde yabancı başka bir milletin özlemini, özentisini taşımayan, kendisini Türk hisseden, Türklüğü benimseyen ve Türk Milletine, Türk devletine hizmet aşkı taşıyan herkes Türk’tür.”
Alparslan Türkeş
AKP iktidarının on yıldır sürdürdüğü, ‘Türk demeyelim, Türkiyeli diyelim!' kampanyası; milletimizi, dini, milli ve tarihi açıdan hiçbir bağı olmayan gelişigüzel bir topluluk (insan yığını) olarak göstermek isteyen küresel emperyalizmin plan ve hedefine hizmettir.
Başbakan Erdoğan’ın, İmralı’daki bebek katili ile elele verip Türk milletine karşı açtığı savaşta tek engel MHP ve Türk Milliyetçiliğidir. Bu nedenle Türk milliyetçiliğine karşı pervasız saldırılarını gün geçtikçe arttırıyor ve “her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık” diyor.
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ AYAKLAR ALTINA ALMAYI İSTEMEK, ANADOLU’NUN BİZANSLAŞMASINI İSTEMEKTİR.
İslam ülkelerini ABD ile İsrail’in çıkarları doğrultusunda kana ve katliama boğulmasında baş rol oynayan Yahudi cesaret madalyalı Başbakan bugün de bölücülük madalyasını almak için PKK ile birlikte bebek katilinin hamiliğine soyundu.
Milliyetçiliği ayaklar altına almak demek Çanakkale geçilmez diyenleri ayaklar altına almak demektir.
Milliyetçiliği ayaklar altına almak demek, şehitler ölmez vatan bölünmez diyenleri ayaklar altına almak demektir. Milliyetçiliği ayaklar altına almak demek Sevr Barış Anlaşması'nı yırtıp atanları ayaklar altına almak demektir.
Sayın başbakan şunu iyi bilmeli ki;
Tarih boyunca Türk Milletine karşı yedi düvel bir araya gelmiş, saldırı ve katliamlar yapmış ama bozguna uğrayıp geldikleri gibi gitmişlerdir. Milletimizi işgal ve katliamlara boğmak için gelip gidemeyenlerin en canlı şahidi Çanakkale’dir. |