Bu hafta sonu Afyon’da katılımın az olduğu bir “Türk Dünyası Kurultayı” yapıldı. Sessiz ve sedasız geçti. Çoğunuzun haberi bile olmadı.
Zannediyorum bundan sonra Türklükle ilgili olarak yapılacak şeyler böyle olacak; sessiz, sedasız ve Türk’ün haberi olmadan!
Ancak bu kurultayda çok önemli hususlara değinildi. Bir kez daha gördük ki; Türk Dünyası’nın her köşesinde önemli fakat her zaman üstesinden gelinebilecek sorunlar var. Toplantıda Prof. Dr Zekeriya Kitapçı’nın ayet ve hadislerin ışığı altında, Türk Milleti için yaptığı çıkarımlar ile Prof. Dr Mustafa Kafalı hocamızın kırk yıl önce Türk Milletini “Allah’ın Ordusu” olarak gördüğünü yazdığını anlatması, bu günü değerlendirmek anlamında çok dikkatimi çekti.
Tarihte bir çok kereler olduğu gibi günümüzde de; Türk Milletinin, Türk Devletinin ve Türk Bayrağının bir saldırı altında olduğundan, zerrece şüphemiz yoktur. Bu saldırının esas sebebi ise, dolaylı olarak İslam’a yönelmiş bir saldırı olması ve İslami bağımsızlığın sembolü olan ezanın susturulmak istenmesidir. Allah’ın yeryüzündeki ordusu olarak, bir çok ilim adamı tarafından sıfatlandırılan Türk Milleti yok edilmelidir ki; İslam’ın bayrağı olan ezan susturulabilsin… Hemde hristiyan ve yahudi işbirlikçisi müslüman görünümlü milliyetsizler(aslında hepsi gayrı Türk ama ifşa etmiyorlar) eliyle!
Prof. Dr Mustafa Kafalı; bir hatıra olarak çocukluğuna gelen dönemde, Gazi Paşa’nın hemen hemen kullandığı her sözde Türklüğe vurgu yaptığını anlattı. Türk Milleti, Türk Gençliği, Türk Kadını, Türk Dili, Türk Alfabesi, Türk Tarihi, Türk Kültürü, Türk Çocuğu ve benzerleri gibi… Bu sebeple “Türk” sözüne çok aşina olduklarını ve sevdiklerini söyledi. Ancak Atatürk’ün ölümünden sonra onun yerine gelen İsmet İnönü’nün mesela “Türk Vatandaşları” diyeceği yerde “vatandaşlarım” diye hitap etmesini anlamadıklarını ve bunun üzerine babasına “vatandaş” demenin ne anlama geldiğini sorduğunu belirtti. Babasının verdiği cevap, hepimize ders ve ibret olacak bir şekilde; “vatandaş demek “bunlar vatana taş bile olamaz!” demektir evladım…” olmuş. Yıl 2013 yine bırakın vatandaş olmayı “vatana taş bile olamayacak” olanlar, ülkemde köşe başlarını tutmuş vaziyetteler.
Türk Milletinin adı üzerinde, ülkesi olan Türkiye’de; kürt denilen topluluğun dışında yeni etnik grupları oluşturmak ve resmileştirmek adına“demokratik çözüm paketleri” yasallaştırılmaya çalışılıyor. Bunu; yandaş, küreselci ve ulusalcı medya eliyle “toplum ve siyaset mühendisliği” yaparak Türk Milletine kabul ettirmek istiyorlar.
Bir yandan vatana taş bile olamayacak olanların, Türk Milletinin içinde bulunduğu gaflet uykusu sebebiyle kurduğu STK’lar; okullardan andımızın kaldırılmasını isterken, sözde barış ve çözüm ortağı PKK’nın siyasi temsilcileri velileri okulları boykot etmeye çağırıyor. Diğer yandan da Türk tarihinde ilk kez lazca denilen bir dille yayın yapan gazete yayına giriyor. Bu lazca o kadar kadim bir dilmiş ki; Anadolu coğrafyasında ilk lazca gazeteyi çıkarmak, 2013 yılında RTE ve AKP dönemine nasip oluyor. Ustalık böyle bir şey olsa gerek?
Artık Türkiye ve Türk Milleti; küresel güçler ve onların işbirlikçisi iktidar eliyle, parçalanmanın ötesinde bir yok edilme sürecine sokulmuştur. Bunun bir göstergesi de, Gökçeada’da Rum İlkokulu’nun 49 yıl aradan sonra 4 öğrenci ile eğitime başlamasıdır. Bu okulda 1964 yılı öncesinde öğretmenlik yapan Covana Hristoforidis okulun açılmasını “şimdi bir reform, rönesans yaşanıyor. İnşallah devam eder.” diye yorumluyor. Kimse demiyor ki; bu kimin için bir reform ve rönesansdır? Ve yapanlar kimlerdir? Yine sormuyoruz ki; bu okul 1964 yılında niçin kapanmıştı? Kapanmasına sebep olan şartlar bugün ortadan kalktımı? Hadi bırakın Yunanistan’ın zulmü altında inleyen Batı Trakya Türkleri’nin insanlık dramını, gelin Rodos ve İstanköy Adaları’ndaki Müslüman Türklerin karşı karşıya olduğu sorunlara bakalım…Hangisinde iyileşme vardır? Ege’de ki 18 adamızı göz göre işgal eden Yunanistan’a karşı son bir yıldır ne yapılmıştır? Hiçbir şey yapmazlar ve yapamazlar. Çünkü bu adalar milliyetsiz müslümanlara değil Türk Milletine aittir de ondan !
Akdamar Adası’nda, kilisenin ihyası ve yapılan ayinler, Ermenileri “soykırım iddiası”ndan mı vazgeçirmiştir? Yoksa Evangelistlere İzmir’de yapılan kilise ikramı mı; onları Türkler ve Müslümanlar hakkında iyi şeyler düşünmeye itmiştir? Sümela’da yapılan ayin nedeni ile Yunanistan ve İstanbul’daki Başpapazlık, Pontus beklentilerini rafa mı kaldırmıştır? Örnekleri ve hadiseleri yüzlerce, binlerce misalle çoğaltmak mümkündür…
Vatana taş bile olamayacakların gayesi kısaca şöyle özetlenebilir; saldırının ana hedefi İslam’dır. Öyleyse cihan hakimiyeti mefkuresi ile Allah’ın Ordusu olmayı arzulayan ve bu surette onun nizamını cihana hakim kılmayı hedef olarak önüne koyan Türk Milleti ve onun devleti yok edilmelidir. Bayrağı indirilmeli ve insan özgürlüğünün ifadesi olan ezan susturulmalıdır…
Hrıstiyan Haçlı’nın, milliyetsiz çakma müslümanlarla yürüttüğü bu proje; Allah’ın kendi dinini koruyacağı buyruğunca gerçekleşmeyecek ve ezan sonsuza dek susmayacaktır. Bu meyanda Müslüman Türk Milleti de kıyamete kadar üzerine yüklenmiş olan bu kutlu misyonu, varlığını da muhafaza etmek suretiyle yerine getirecektir. Bütün kavga, Türk Milletinin; bu misyonu yerine getirmesinin engellenmek istenmesidir. |