Bahçeli'den Osman Kavala'nın Akıbeti Hakkında Karar
Haber Detayı
26 Ekim 2021 - Salı 15:25 Bu haber 2745 kez okundu
 
Bahçeli'den Osman Kavala'nın Akıbeti Hakkında Karar
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Osman Kavala'nın akıbetine yönelik Türkiye'deki destekleyen muhalifleri üzecek bir karar aldı.
MHP Haberi
Bahçeli'den Osman Kavala'nın Akıbeti Hakkında Karar

TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Osman Kavala'nın serbest bırakılmasını isteyen Büyükelçilerin ülkelerine ve teröre destek veren ya da bölgelerini karıştırıcı eylemlerde bulunan ülkelere uyarılarda bulunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, akıbeti hakkında önerilerde bulunduğu Osman Kavala'nın mahkeme tarafından hükmü verilip Türkiye'de cezasını çektikten sonra vatandaşlıktan çıkarılarak 10 büyükelçiden birisinin ülkesine gönderilmesini istedi.

 

10 BÜYÜKELÇİ OSMAN KAVALA'NIN AVUKATLIĞINA SOYUNDU

 

18 Ekim 2021 Pazartesi akşamı ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin resmi Twitter hesabından seviyesiz bir açıklama yapılmış, ilaveten 9 devletin büyükelçisi de bu açıklamaya iştirak ederek devam eden bir davanın failiyle ilgili Türkiye’ye hukuksuz bir çağrıda bulunmuşlardır. Uluslararası hukuk ile diplomatik teamüller çiğnendiği gibi, Türkiye’nin iç hukuk düzeni ve egemen eşitliği 10’lu büyükelçi grubu tarafından hedef alınmıştır. ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda ülkelerinin Ankara Büyükelçileri muhtemelen devlet veya hükümet başkanlarının teşviki, hatta talimatıyla Mehmet Osman Kavala’nın avukatlığına soyunmuşlardır. Yürüyen bir yargısal sürece müdahil olmaya teşebbüs etmek gibi bir skandala imza atmakla kalmamışlar, görevlerinin sınırlarını tamamıyla aşmışlardır.

 

ZALİM BİR ÜST AKIL BÜYÜKELÇİLERİ VE MUHALİFLERİ HAREKETE GEÇİRDİ

 

Büyükelçilerin görevi, gönderen ve kabul eden devletler arasındaki ilişkileri krize sokmak değil, iyileştirmek, diyalog kanallarını canlı tutmaktır. Anlaşılan mezkur büyükelçilerin böylesi bir amaç ve arayışı yoktur. Kısaca söylersek, bu 10 büyükelçi Mehmet Osman Kavala’nın serbest bırakılması hususunda açıklama yapmışlardır. Aynı talebi Kılıçdaroğlu da ısrarla seslendirmiş, İP Başkanı da her zamanki gibi Kavala’ya dolambaçlı sözlerle yeşil ışık yakmıştır. Bu tablodan çıkardığımız sonuç şudur: Zalim bir üst akıl hem büyükelçileri hem de zillet ittifakını dürte dürte harekete geçirmiş, ağız birliği halinde konuşmalarını dayatmıştır. Karşımızda, senaristi perde gerisinde nefretle bekleyen, figüranları bedeli karşılığı sahneye itilen şirret bir oyun, tehlikeli bir rol paylaşımı söz konusudur. Devreye alınan siyasi ve diplomatik tazyikler Türkiye’yi sıkıştırmak, bir sonraki tehditvari adımları tetiklemek, toplumsal ve siyasal gerilimi tırmandırmak amacına matuftur.

 

İÇ VE DIŞ İŞGAL CEPHESİNİN MAKYAJI DÖKÜLMÜŞTÜR

 

İç ve dış işgal cephesinin makyajı dökülmüştür. Emeller ortaya çıkmıştır. Kavala paydasında Türkiye husumetinin harcı karılmış, mayası karıştırılmıştır. Bu harcın içinde CHP’sinden İP’ine kadar siyasi partilerin varlığı biliniz ki utanç kaynağıdır. Kavala, Soros’un kuryesidir. Kavala, Gezi Parkı olaylarının finansörü, azmettiricisi, kışkırtıcısı, 15 Temmuz’da İstanbul Büyükada’da yuvalanan casusların irtibat ve ilişki ağı içinde yer alan şüpheli ve şaibeli bir kişidir. Gezi olaylarına bir park ötesinde anlam ve misyon yüklenmesinde aktif pozisyon üstlenen, Dünya’daki birçok kalkışmayı renkli demokrasi devrimi olarak lanse eden ve bu amaçla STK’lara para, lojistik, kaynak, insan sağlayan Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye piyonu bu şahıstır. Soros uşağı olan Kavala, 4 Ağustos 2015 tarihinde kendisiyle yapılan bir röportajda, PKK’yı rasyonel politikalar yürüten bir örgüt olarak değerlendirecek kadar gözünü ve gönlünü karartmış, teröre çanak tutmuştur. TESEV’de, kurduğu Anadolu Kültür Anonim Şirketi’yle zehir saçmıştır.

 

ANAYASA MAHKEMESİ'NE SERT TEPKİ

 

Kavala, 18 Ekim 2017’de İstanbul’da yakalanmıştır. Üzerine atılı suçlar hükümeti ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmektir. 29 Aralık 2017’de Anayasa Mahkemesi’ne, 8 Haziran 2018’de de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapmıştır. Anayasa Mahkemesi 22 Mayıs 2019 tarihinde, aralarında mahkeme başkanı Zühtü Arslan’ın da bulunduğu beş üyenin karşı oyu ve oy çokluğuyla Anayasa’nın 19’uncu maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine, Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığından bahisle, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine dair iddianın kabul edilebilir olduğuna ise oy çokluğuyla karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi öyle bir hale gelmiştir ki, nerede bir hain, nerede Türkiye’nin kuyusunu kazmak için faal halde bulunan bir çapulcu varsa onlarla yan yanadır. Terörist Demirtaş’ın yanında duran bu mahkemedir. Sorosçu fitnenin yanında konuşlanan bu mahkemedir.

 

ANAYASA MAHKEMESİ'NİN KAPANMASI TALEBİNİ YİNELEDİ

 

Daha geçtiğimiz günlerde Diyarbakır eski belediye başkanı, bölücülüğün atar damarı Osman Baydemir ile ilgili hak ihlali kararı veren, dahası 30 bin lira da tazminat ödenmesine hükmeden bu mahkemedir. Şu rezalete, şu adaletsizliğe bakınız ki, hem canımızı alıyorlar, hem de paramızı alıyorlar. Şehitlerimizin kana bulanmış haklarını eğer imkan olsa Anayasa Mahkemesi’nin asla umursamayacağını, bunu bilmek için de kahin olmaya gerek bulunmadığını herkes görmeli ve idrak etmelidir. Çünkü hainin, katilin, teröristin hak ihlaline maruz kaldığını iddia eden bir mahkemenin şehitlerimize, gazilerimize, Mehmetlerimize, polislerimize, yetimlerimize söyleyecek tek bir sözü olamaz. Dağda sözde hak aradıklarını söyleyen caniler, maalesef Anayasa Mahkemesi’nin açılan kapısından rahatlıkla içeri girmişlerdir. Sorarım sizlere, Anayasa Mahkemesi kapanmasın da hak ve hukukun itibarı mı kaybolsun? Anayasa Mahkemesi kapanmasın da terörle mücadeleye sünger mi çekilsin? Demirtaş, Baydemir, Kavala davalarında hak ihlali var diyen sözde hakimler, gelsinler bunu külahıma anlatsınlar, bu da yetmezse gitsinler dağda gezen, sınırda bekleyen, sınır ötesinde mücadele eden kahramanların yüzüne söylesinler. Haydi buyursunlar.

 

BÖLÜCÜLERLE İLGİLİ DAVALAR KISA SÜREDE SONUÇLANMALIDIR

 

Diğer yandan, FETÖ’cülerle, bölücülerle ilgili süren mahkemeler kısa süre içinde sonuçlandırılmalıdır. Bir başka önemli konu da, teröre yardım ve yataklık yapan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını esas alan tezkerelerin süratle görüşülmesidir. TBMM Karma Komisyon’da bekleyen dosyalar tefrik edilerek terör örgütüne destek verenlerle ilgili karar alınmalı, Genel Kurul’a getirilmeli ve süratle sonuçlandırılmalıdır. Bölücüye ve teröriste müsamaha Gazi Meclis’in şanıyla, millet iradesinin saygınlığıyla katiyen bağdaşmayacaktır.

 

FARKLI BİR KARAR ALSALARDI ŞAŞIRIRDIK

 

Kavala’nın avukatı aracılığıyla, 8 Haziran 2018’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvuru 10 Aralık 2019 tarihinde beklendiği gibi Türkiye aleyhine sonuçlanmıştır. Nitekim bir suç işlendiğine dair makul şüphe yokluğu ileri sürülerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edildiğine hükmedilmiştir. Farklı bir karar alınsaydı şaşırırdık, kendimizden kuşku duyardık. İşte bu mahkeme kararı Batı’nın elinde koza dönüşmüştür. Oysaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını uygulamayan söz konusu ülkelerden mesela Yunanistan’a hiç kimseden en küçük itiraz bile gelmemektedir. Nasıl olsa haksızlığa uğrayan Müslüman Türk azınlıktır, hak ihlali ise yalnızca kötüler için reva görülmektedir. İşte 10 büyükelçi Sorosçu Kavala’yla aynı mevziiye girerek Türkiye’ye bir nevi muhtıra vermiştir. Bu muhtıra ahlaksızlıktır, egemenlik haklarımıza suikasttır, hukuk güvenliğimize saldırıdır, bağımsızlığımıza kumpastır, bunlardan dolayı gayri meşrudur, gayri kanunidir. Şayet G-20 Toplantısı öncesinde Türkiye’ye mesaj vermek için büyükelçileri maşa gibi kullanan birileri varsa, nal toplayacaklarını, rüzgar ektikleri yerden fırtına biçeceklerini ikazla hatırlatmak isterim. 

 

BÜYÜKELÇİLERİN BULUNDUKLARI DEVLETİN İÇİŞLERİNE KARIŞMAMA HÜKÜMLERİ

 

18 Nisan 1961’de imzalanarak 24 Nisan 1964 tarihinde yürürlüğe giren “Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi”nin 9’uncu maddesinin birinci fıkrası aynen şöyledir: “Kabul eden Devlet, herhangi bir zaman ve kararının gerekçesini açıklamak zorunluluğunda olmaksızın, gönderen Devlet misyon şefinin veya misyon Diplomatik kadrosunun herhangi bir üyesinin istenmeyen şahıs (Persona non grata) olduğunu veya misyon kadrosunun herhangi bir başka üyesinin kabule şayan olmadığını bildirebilir. Bu takdirde, gönderen Devlet, duruma göre, ilgili şahsı geri çağırır veya misyondaki görevine son verir.” İkinci fıkrasında da şunlar yazılıdır: “Gönderen Devlet bu maddenin 1. fıkrasında kayıtlı yükümlülüklerini yerine getirmeyi reddeder veya makul bir süre içinde yerine getirmezse, kabul eden Devlet ilgili şahsı misyonun bir üyesi olarak tanımayı reddedebilir.” Aynı sözleşmenin 41’inci maddesinin birinci fıkrası şu hükümleri ihtiva etmektedir: “Ayrıcalıklarına ve bağışıklıklarına hâlel gelmeksizin, bu gibi ayrıcalıklardan ve bağışıklıklardan yararlanan bütün şahıslar kabul eden Devletin kanunlarına ve nizamlarına riayet etmekle yükümlüdür. Anılan Devletin iç işlerine karışmamakla da bu şahıslar keza yükümlüdür.”

 

TÜRKİYE BİR HUKUK DEVLETİDİR VE TAM BAĞIMSIZDIR

 

Yürürlükteki Anayasa’mızın 138’inci maddesine göre, Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. 10 Büyükelçi hem “Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi”ne hem de Anayasa’ya aykırı hareket etmişlerdir. Türkiye bir hukuk devletidir, tam bağımsızdır ve bu haklarımız kesinlikle tartışmaya açık değildir. Türkiye’de görev yapan dış misyonlar dahil hukukun üstünlüğü herkes için bağlayıcıdır. Yargı bağımsızlığı lekesiz ve gölgesizdir. Büyükelçiler, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve demokrasi onuruna sabotaj yapmışlardır. Zira her şey çok açıktır.

 

10 BÜYÜKELÇİ'NİN GERİ ADIM ATMASI

 

10 ülkenin büyükelçisi bahse konu sözleşme ve Anayasa kapsamında zaten istenmeyen adam haline çoktan gelmişlerdir. Ne var ki, dün ABD’nin Ankara Büyükelçiliğinden yapılan açıklamada; “ABD, 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41’inci maddesine riayet etmeyi teyit eder” ifadelerine yer verilmiştir. Aynı şekilde 18 Ekim bildirisine destek veren diğer büyükelçiliklerden de benzer görüşler kamuoyuyla paylaşılmıştır. Bu son gelişmeyi olumlu bulduğu anlaşılan Sayın Cumhurbaşkanımızın cesur, dirayetli ve kararlı tutumu, milletimizin sağlam ve tavizsiz duruşu tarihi bir yanlışın düzeltilmesinde bize göre önemli bir dayanaktır. Türkiye kum torbası değildir, başına vurulup ekmeğinin alınacağı bir ülke değildir, küstahların elinde de oyuncak olmayacaktır. ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin başını çektiği 18 Ekim bildirisinden geri adım atılması anlamlıdır, yerindedir, bir daha ülkeler arasında gerilim ve kriz çıkarmaya hiçbir dış misyon tevessül etmemelidir.

 

MHP'NİN OSMAN KAVALA İLE İLGİLİ ÖNERİSİ

 

Kavala ile ilgili önerimiz ise şudur: Bu Sorosçu’nun mahkemesi karara bağlanır ve hüküm verilirse, önce cezasını Türkiye’de çekmesi, sonra da vatandaşlıktan çıkarılarak 10 büyükelçiden birisinin ülkesine gönderilmesi artık milli bir zarurettir. 19’uncu yüzyılda yaşanan ve yasatılan yabancı sefirler baskısının tekrarına, yeniden sahne almasına hiç kimse kalkışmamalı, buna cüret dahi etmeyi aklından geçirmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi çıkarları adına hiçbir dış misyon şefi nüfuzu altında tutamayacak, aksi bir teşebbüs halinde sınır dışı edilmekten de kurtulamayacaktır. Herkes haddini bilsin, saygısızlığa, kural ve hukuk ihlaline lüzum yoktur, tahammülümüz hiç yoktur. 

 

BATILI ÜLKELERİN TÜRKİYE'YE YAKLAŞIMI DOSTANE DEĞİLDİR

 

Batılı ülkelerin Türkiye’ye yaklaşım dostane değildir, münasebetleri yapıcı değildir, iyi niyetli değildir. Avrupa Komisyonu 2021 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dahil bütün aday ve potansiyel aday ülkelerle ilgili hazırlanan raporlar 19 Ekim’de açıklanmıştır. Türkiye’ye yönelik çifte standardın dozajı giderek artmaktadır. AB sorumluluklarını yok saymaktadır. Son raporda, terörle mücadelemize bırakınız desteği, köstek vardır. Siyasal ve yönetim sistemimize çarpık bir bakış egemendir. Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesine yönelik umutlar gittikçe körelmektedir. Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs konularına ilişkin AB’nin yetkisiz olduğu alanlarda yanlı değerlendirmeler hakim olmakla birlikte Rum-Yunan tezleri köhne bir mantıkla ön plana çıkarılmıştır. Ne var ki, Türkiye ekonomisi kapsamında zillet ittifakının iddiaları ile Avrupa Komisyonu’nun tespitleri farklıdır. Raporda, ekonomimizin gelişim kulvarında olduğu vurgulanmış, Kovid-19 salgını ile mücadele çerçevesinde alınan önlemlerin hakkı teslim edilmiş, ekonomideki toparlanmanın sürdüğü kayda geçirilmiştir.

 

DIŞ POLİTİKA VİZYONUMUZU ÇİFT BAŞLI SELÇUKLU KARTALI SİMGELER

 

Türkiye’nin AB’ye üyelik hususundaki stratejik tercihi açıktır, devam etmektedir. Fakat AB’ye, Orta ve Doğu Avrupa’dan kitlesel itirazlar sert bir şekilde yükselmektedir. Bu kapsamda Polonya ve Macaristan en göze batan ülkelerden bazılarıdır. Bizim dış politika vizyonumuzu Çift Başlı Selçuklu Kartalı simgelemektedir. Hem doğu hem batı diyoruz, iki tarafı da kucaklıyor, iki yöne de bakıyoruz. Onurlu, egemenlik haklarına ve karşılıklı çıkarlara saygı esasına dayanan üyelik olursa ne ala, olmazsa dünya ne AB’den ne ABD’den ibarettir. Unutulmasın ki, Türk dünyası kollarını açmış Türkiye’yle kucaklaşmayı beklemektedir. Onlar yokken biz vardık, yine olacağız, bilinsin ki, i‘lâ-yi kelimetullah sancağını düşürmeyeceğiz, Kızılelma davasından dönmeyeceğiz, Turan ülküsünden geri adım atmayacağız.

 

ASYA PASİFİK BÖLGESİNİ DİKKATLE TAKİP EDİYORUZ

 

Dikkatle takip ediyoruz ki, Asya-Pasifik Bölgesi kaynayan, dolayısıyla kapak tutmayan kazan gibidir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin, Güney Çin Denizi’ndeki tartışmalı sularda inşa ettiği yapay adaların üzerine askeri üsler kurması, bu sulardaki deniz yetki alanının yüzde 80’ninde hak iddia etmesi gerilimleri arttırmaktadır. Kıyıdaş ülkelerle birlikte Hint-Pasifik’te çıkarları olan ülkeler bu gelişmelerden oldukça rahatsızdır. Arkası arkasına süpersonik füze denemeleri yapılmaktadır. Tayvan, Kuzey Kore, Çin-Japonya, Çin-ABD ilişkilerinin ağırlaşan sorun başlıkları hızla derinleşmektedir. Ülkeler silahlanma rekabeti içindedir. Asimetrik çatışmalar, terör saldırıları, Kovid-19’un belirsizlikleri, insani felaketler, darbeler, sınır aşan göçler, yoğunlaşan ekonomik çarpıklıklar, ticaret kanallarındaki tıkanıklıklar dünyayı buhrana sürüklemektedir. Bölgesel ve küresel açmazlar yaygınlık kazanmaktadır.

 

MUHALEFET SAMİMİ OLSUN. BİR NALINA BİR MIHINA VURMAKTAN KAÇINSIN

 

Türkiye’nin terörle mücadelesi ise şehadetler pahasına devam etmektedir. Sınır ötesinden kaynaklanan terör eylemleri, teröristlerin üreme, barınma ve ikmal kaynakları sınırlarımızın mücavir alanlarını kapsamaktadır. Bu şartlar altında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesini temel alan tezkereye önşartsız evet diyeceğimizi, bu konunun tartışılacak, konuşulacak, müzakere edilecek bir yanının olmadığını kararlılıkla beyan ediyorum. Herkes tarafını belirlemelidir, muhalefet partileri sarsak ve sancılı bir duruştan uzak durmalıdır. Terörle mücadelenin aması, fakatı, eğeri olmaz, olamaz. CHP samimi olmalıdır, dürüst olmalıdır, duyarlı olmalıdır, İP ise hem nalına hem de mıhına vurmaktan derhal kaçınmalıdır.

 

DOST VE MÜTTEFİK GÖRÜNEN ÜLKELER TERÖRLE MÜCADELEDE KARŞIMIZA ÇIKIYOR

 

Dost ve müttefik pozu veren ülkelerin terörle mücadelede karşımıza çıkmaları abesle iştigaldir. ABD terör örgütü PKK/YPG’ye silah verirken, Türkiye’nin ödediği F-15 uçaklarının parasını iadeye şu ana kadar yanaşmamıştır. Bu ülke haydut devlet durumuna düşmek istemiyorsa, ya paramızı ya da bedelini ödediğimiz uçakları vermekle yükümlüdür. Türkiye geldiğimiz bu aşamada, 40 adet son model Blok 70 F-16 uçakla birlikte, 80 adet modernizasyon kiti satın alma talebini ABD’ye bildirmiştir. Bu uçakların ve kitlerin maliyeti 7 milyar dolar civarındadır. Envanterimizde bulunan F-16’ların bir bölümünün Blok-30 denilen kısmı miadını doldurmak üzeredir. ABD yönetimi S-400 konusunu Türkiye ile ilişkilerin ağırlık merkezi yapmıştır. Biden yönetimi, S-400 Füze ve Hava Savunma Sistemi konusundaki kararını “2021 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası” ile tescil etmiş, bu sorun çözülmeden Türkiye ikili ilişkiler bağlamında gündemindeki diğer sorunları ele almayacağını belgelemiştir.

 

DÜNYA ÜZERİNDE HAKLININ GÜÇSÜZ GÜÇLÜNÜN HAKSIZ OLDUĞU TEYİD EDİLDİ

 

Bildiğiniz gibi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi ülkesi vardır, bunlar; ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa’dır. Bize Rusya’dan S-400 Füze ve Hava Savunma Sistemi almayın, alsanız da kullanmayın dayatması yapan ABD, Güvenlik Konseyi’nde Rusya’yla ortaktır, aynı masayı paylaşmaktadır. Bu durum dünya üzerinde haklının güçsüz, güçlünün haksız olduğunu bariz bir şekilde teyit etmektedir. Madem Rusya’dan rahatsızlar, Güvenlik Konseyi üyeliğinden neden ayrılmıyorlar? Neden Türkiye’ye ikide bir aba altından yüzsüzce yaptırım sopası gösteriyorlar. Türkiye, ABD’nin terör örgütlerine verdiği silahlardan rahatsız ve şikayetçidir. Her seferinde bu rahatsızlık muhatap ülkeye iletilmiştir. Ancak ABD’nin bu tepkimizi dikkate almadığı defalarca ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin kimden silah alacağının vize ve onay mercii ABD değildir. Bağımsız ve onurlu bir devlet başkalarının ağzına ve iradesine asla bakmayacak, buna aldırış bile etmeyecektir. 30-31 Ekim 2021 tarihlerinde Roma’da düzenlenecek G-20 Zirvesi’nde iki ülke arasındaki anlaşmazlığa neden olan sorun alanlarının Sayın Cumhurbaşkanımızla ABD Başkanı arasındaki temas ve görüşmelerle hafiflemesi, çözüm kulvarına girmesi başlıca temennimdir. 

 

TUSİAD KENDİ İŞİNE BAKSIN

 

Türkiye’nin çok cepheli sürdürdüğü mücadeleyi sekteye uğratmak için dönem dönem sivri açıklamalar yapan TÜSİAD’ın, başkanı vasıtasıyla gündeme taşıdığı haksız ve mesnetsiz eleştirilerini de esef karşıladığımızı, artık hükümetlerle uğraşma alışkanlığından, vesayet odağı gibi davranmaktan vazgeçmelerini samimiyetle bekliyorum. TÜSİAD kendi işine bakmalı, milletin vermediği bir yetkiyi kullanma gayretkeşliğine kesinlikle heves etmemelidir. Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, hepinizi bir kez daha saygı ve sevgilerimle selamlıyor, başarılı ve sağlıklı bir hafta geçirmenizi diliyorum. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.

 

Resim

 

 

Kaynak: Editör:
Etiketler: MHP Genel Başkanı, Devlet Bahçeli, yargılanan, akıbetine yönelik, Türkiye, destekleyen muhalifler, çok üzülecek, ülkelere uyarı, MHP, MHP Haberleri
Yorumlar
Haber Yazılımı